Almanya’nın red. media’ya Karşı Yürüttüğü Dezenformasyon Savaşı

Start

Aylardan beri Alman medya kuruluşlarının, gazetecilerinin, sendika temsilcilerinin ve kimi doğrudan Alman ya da İsrail devleti tarafından kurulan ve/veya finanse edilen STK’lardan oluşan kuşkulu bir ittifakın başını çektiği, merkezi İstanbul’da bulunan red.media’ya karşı koordineli bir kampanya yürütülmekte.

Bu kampanyanın amacı; red.media’yı suç duyurularıyla, medya üzerinden yürütülen karalama çalışmalarıyla ve hukuki baskıyla sindirmek, kriminalize etmek ve nihayetinde susturmak. Amaç, uydurulmuş suçlamalar ve yoğun kamuoyu baskısıyla bir ceza hükmü çıkarmak. Ancak biz buna seyirci kalmayacağız.

TERCÜME: Ceza Yargılamasında Uyarı / Yazılı Beyan

Sayın Bay Doğru,
Aşağıdaki cezai suçları işlediğiniz iddiasıyla suçlanmaktasınız:
Suçlama: Alman Ceza Kanunu’nun (StGB) 187. maddesi uyarınca iftira.

17 Aralık 2024 tarihinde, “X” ve “Instagram” sosyal medya platformları ile “Red” adlı çevrimiçi haber sitesi üzerinden mağdur tarafa yönelik iftira ve hakaret içeren çevrimiçi bir kampanya yayımlamakla suçlanıyorsunuz.

Son haftalarda red.media’ya karşı şu suçlamalar yöneltildi:

  • “Almanya’daki Filistin yanlısı protestoları kışkırtmak.”
  • Filistinli aktivistlerin Berlin Humboldt Üniversitesi’ni işgalini “koordine etmek”.
  • Ortadoğu’daki ilgili siyasi aktörlerle yapılan röportajlar nedeniyle “teröristlere platform sunmak”.
  • Redfish’in devamı olmak.
  • Bir gazeteciye karşı kampanya başlatmak – ki bu sadece söz konusu gazetecinin mesleki geçmişinin nesnel bir şekilde listelenmesinden ibaretti.

Bu suçlamalar sadece uyduruk olmakla kalmamakta; red.media gibi muhalif medya kuruluşlarını karalamayı, kriminalize etmeyi ve yok etmeyi hedefleyen daha geniş bir stratejinin parçasını teşkil etmekte. Gazetecilik faaliyetlerimiz sistematik şekilde çarpıtılmakta, tavrımız bilinçli olarak yanlış yansıtılmakta.

Karşı karşıya olduğumuz şey bir kamuoyu tartışması değil; medyada yaratılan bir tehdit mitiyle meşrulaştırılmış organize bir baskı. Bu, bağımsız gazeteciliğe ve resmi anlatıya karşı duran her tavıra/sese yönelik bir saldırı.

Alman Gazeteciliğinin Sefaleti

Son 1,5 yıldır İsrail devleti tarafından 200 üzerinde Filistinli gazetecinin öldürülmesine sessiz kalan, bu savaş suçunu hafife alan ya da doğrudan meşrulaştıran kişiler, şimdi taz gazetesi yazarı Nicholas Potter hakkında gerçeğe dayalı bir yazı nedeniyle öfke içindeler.

Potter, yaptığı haberlerle siyasi olarak daha çok sağ cenahta yer almasına rağmen, kendini solcu bir gazeteci gibi lanse etmekte ve sözde sol yayınlarca pohpohlanmakta. Aynı zamanda Potter, sık sık İsrail hükümetinin sesi gibi çalışmakta olan Jerusalem Post gibi muhafazakâr medya organları için de yazmakta – ve orada staj yapmakta.

  1. Nicholas Potter hakkında yaptığımız paylaşımda yanlış bilgi yok. Tüm bilgiler kendi web sitesinden veya çalıştığı gazetelerden ve kurumlardan alınma. Bu sadece mesleki geçmişinin nesnel bir listelenmesi.. Bunun için özür dilememiz ya da cezalandırılmamız beklentisi saçma.
  2. Hakkımızda “yanlış bilgi yaymak” yönünde çıkan suçlamalara dair bugüne kadar tek bir somut kanıt sunulmamıştır.
  3. Potter, 17 Mart 2025’te taz gazetesinde, tek bir kanıt göstermeden, “kendisine karşı bir kampanya yürütüldüğünü, kampanyanın koordineli” olduğunu ve “Rusya yanlısı Red portalı tarafından başlatıldığını – bu portalın Russian Today’nin projesi redfish’in devamı” olduğunu iddia etti. Bu ifadeler pek tabii ki, iftira niteliğinde, gerçek dışı ve kriminalleştiricidir.
  4. Burada gerçekler ters yüz edilerek, fail-mağdur rolleri değiştirilerek, sözde “Kremlin destekli radikal solcu Filistin ağları”na karşı profesyonel gazetecilerin hedef alındığı bir komplo anlatısı oluşturulmaya çalışılmakta.

Biz gazetecilere yönelik her türlü tehdit, hakaret veya iftiradan net bir biçimde uzak duruyoruz. Tam da bu tür kampanyaların hedefi olduğumuz için bunun neye benzediğini iyi biliyoruz. Bize ve başka muhalif basına karşı saldırıların kaynağı Nicholas Potter, taz, devlet yanlısı Tagesspiegel, Axel-Springer Yayınevi ve bazı basın sendikası temsilcileridir ve şimdi “saldırı”ya uğradıklarını iddia edenler bunlardır.

Bu kişilere ve medya kuruluşlarına suçlamalarını yayımlamadan önce gerçekten doğrulayıp doğrulamadıklarını açıklamaları için çağrı yaptık. Yazı kurullarına, gazetecilere, hatta Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Almanya’ya başvurduk. Bugüne dek kimseden ne yanıt aldıkne de iddianın herhangi bir biçimde doğruluğuna dair kanıt sunuldu.

Nicholas Potter ve bazı Alman medya temsilcilerine yönelik meşru eleştirimizin arkasındayız. Çünkü bu kişiler gazetecilik görevlerini kötüye kullanarak, İsrail’in Filistin’de işlediği toplu cinayetleri meşrulaştırmakta. Bu eleştiri, Almanya’da ve uluslararası alanda artan sayıda gazeteci ve gözlemci tarafından da paylaşılmakta.

Bu bir “koordineli kampanya” değil, Potter’ın gazetecilikteki etik dışı tutumuna karşı doğrudan ve meşru bir tepki. Potter’ın yazıları Filistinlilere, Müslümanlara, muhaliflere ve Filistin halkıyla dayanışma gösteren herkese karşı sürekli tek taraflı, siyasi yönlendirmeli ve sıklıkla ayrımcı.

Potter’in makaleleri İsrail’e neredeyse koşulsuz bir destek sunar ve Filistinlilere karşı devlet şiddetini meşrulaştırır – bu öyle bir devlet ki şu anda soykırımla suçlanmaktadır. Potter’ın şu anda soykırım devam ederken Jerusalem Post’ta staj yapması, bir gazeteci olarak nasıl yozlaştığını göstermekte.

Potter, Almanya’daki manipülatif medya pratiklerinin bir ürünü ve sembolü. Kimileri onu, “Alman medyasının sefaletinin somutlaşmış hali” diye tarif eder.

Meşrulaştırma Aracı Olarak Dezenformasyon

Bir “Tahmin” Nasıl “Gerçeğe” Dönüşür – Türkiyede yerelesik olan Red.media’ya ve onun Türkiye kökenli Alman vatandaşı yayın yönetmeni Hüseyin Doğru’ya karşı yürütülen mevcut kampanya, egemen sınıfın ve onların işbirlikçilerinin modern dezenformasyon stratejilerine dair ürkütücü bir örnek. Merkezinde, gerekçesiz suçlamaların kasıtlı olarak tekrar edilmesi yer alır – söz konusu suçlamalar medya ve siyasi aktörler tarafından birbirlerine pas edilerek döndürülür ve sonunda sahte “gerçekler” olarak pazarlanır. Bu durum, geçmişte ve günümüzde otoriter yönetimlerin başvurduğu taktikleri andırmakta. Amaç, rahatsız edici sesleri kamuoyunda itibarsızlaştırmak ve kriminalize etmektir.

Red.media’ya ve yayın yönetmeni Hüseyin Doğru’ya yönelik bu strateji, Tagesspiegel’in, red.media’nın Redfish’in devamı olduğunu iddia eden spekülatif bir yazıyla başladı – ki bu iddia, bir kanıta değil sadece bahsi geçen kurumlarda çalışmış bazı kişilerin kariyer bağlantılarına dayanmakta. Bu spekülasyon daha sonra, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken tarafından bir “gerçek” miş gibi tekrarlandı. Blinken yalnızca Tagesspiegel’e atıf yaptı – oysa gazetenin kendisi bile kanıt sunmamıştı. Ardından Tagesspiegel, Blinken’ın sözlerini büyük bir coşkuyla haberleştirdi – böylece daha önce kanıtsız olan bir iddia, güçlü bir politikacının ağzından “gerçek” kılıfına bürünmüş oldu. Kanıt? Yine yok. Tam bir “bozacının şahidi şıracı” döngüsü ile karşı karşıyayız.

Bu döngü, temelsiz bir varsayımın politik tekrar yoluyla görünürde bir güvenilirliğe bürünmesini sağlar. Spekülasyonun kendi medya yankılarını “kanıt” olarak kullanması klasik bir dezenformasyon yöntemidir.

Bu mekanizma net bir şablon üzerine oturur:

  1. Dayanağı olmayan bir iddia kamuoyuna sunulur.
  2. Siyasi ya da gazetecilik kurumları bunu alır ve yayar.
  3. İlk kaynağın kendisi, bu tepkileri göstererek iddiayı “doğrulanmış gerçek” gibi sunar.

Hatta Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Almanya bile – bilerek ya da bilmeyerek – bu stratejinin parçası hâline gelir.

Böylesi manipülasyonun birkaç amacı vardır:

Aynı zamanda istenilen – özellikle Filistin dayanışması ya da NATO eleştirisi gibi konularda-dikkatleri onların gerçek çalışmalarından uzaklaştırmaktır.

Maalesef dünya çapında sözde gazetecilik ya da “dezenformasyonla mücadele” adı altında, bazı gazetecilerin bizzat devletin bilgi savaşında aktör hâline geldiği bir tablo oluşuyor – tıpkı Rusya, Çin ya da ABD’deki örneklerde olduğu gibi.

Tehlikeli olan şu: Günümüzde birçok gazeteci bu “bilgilerin” kaynağını artık sorgulamıyor. İddialar alınarak çoğaltılıyor – ve kamuoyunun zihnine “hissedilen bir gerçek” olarak yerleşiyor.

Bu strateji, gazeteciliğe duyulan güveni kullanarak onu baltalıyor. “Dezenformasyonla mücadele” söylemini kullanıyor ama aynı taktiklerle kendisi dezenformasyon yayıyor. Bu aynı zamanda Gazze’de Filistin halkına karşı işlenen suçları meşrulaştırmak için kullanılan bir strateji.

Bu yanlış bilgileri “gerçek” olarak yayan herkese, bu iddiaları yayınlamadan önce gerçekten doğrulayıp doğrulamadıklarını kanıtlamalarını istedik. Gazetelere, gazetecilere – hatta RSF Almanya’ya bile – soru yönelttik. Bugüne dek tek bir yanıt almadık. Kimseye bu iddiaları doğrulatmadık.

İyi Emperyalist, Kötü Emperyalist

Red.media’ya karşı yürütülen karalama kampanyasının merkezi unsurlarından biri, tekrar tekrar dile getirilen ama hiçbir kanıta dayanmayan şu iddiadır: Biz ya Redfish’in bir devamıymışız ya da Rusya’ya bağlı bir dezenformasyon medyasıymışız. Bu iddialar sadece yanlış olmakla kalmıyor aynı zamanda bilinçli, stratejik şekilde bir kurguya dayanıyor.

Amaç:
a) Meşru Filistin yanlısı protestoları, Rusya ile ilişkilendirerek itibarsızlaştırmak,
b) Red.media’ya ve üyelerine karşı baskı, kovuşturma, yaptırım ya da gözdağını meşrulaştırmak,
c) Eleştirel sesleri susturmak ve aynı anda “Batı emperyalizmi Rusya, Çin gibi güçlerden daha iyidir” anlatısını dayatmak.

Dikkat çekici olan şu ki: Açıkça davet etmiş olmamıza rağmen bu söylemi yaygınlaştıran medya organlarının hiçbiri bize, Rusya’ya, Ukrayna’daki savaşa ya da NATO’ya dair görüşümüzü sormadı. Bu sessizlik tesadüfi değil tamamen stratejik. Çünkü bizim gerçek tutumumuz iddia sahiplerinin anlatısını çökertmekte.

Redfish, Almanya merkezli Rusya’ya ait RUPTLY şirketi tarafından finanse ediliyordu. Bu, “araştırmacı gazeteciliğin” bir bulgusu değil aksine, Redfish bunu web sitesinde zaten açıkça beyan etmişti. Bu bir sır değildi.

Öte yandan bizim tutumumuz başından beri belgeli ve ispatlıdır:

Rusya, tıpkı ABD, Çin, AB ya da NATO gibi, kendi jeopolitik çıkarlarını güden emperyalist bir güçtür. Bu politikaları ve her türlü askeri saldırganlığı reddediyoruz. Ukrayna’ya yönelik saldırıyı açıkça eleştirdik, Rusya’daki muhaliflere yönelik baskıları haberleştirdik ve bu savaşın iki emperyalist blok arasında yürütüldüğünü her defasında vurguladık.

Bu gerçekler, Alman medyası tarafından sistematik olarak görmezden gelindi. Onun yerine propaganda ile gazetecilik arasındaki çizgiyi silen itibarsızlaştırma yöntemlerine başvurulmakta.

Klasik bir dezenformasyon taktiğiyle sürekli tekrar edilen, dayanağı olmayan suçlamalarla yapay bir “kanıt yapısı” inşa edilmeye çalışıldı.

Ancak bizim tavrımız her daim net oldu: Biz ister Rusya’da ister Ukrayna’da ister dünyanın başka bir yerinde olsun emperyalizme ve savaşa karşı çıkan herkesin yanındayız. Şiddete maruz kalanların, yas tutanların ve emperyalizme karşı direnenlerin yanındayız. Her cephede savaşın bedelini ödeyen işçilerin, emekçilerin tarafındayız.

Dolayısıyla bu tür spekülatif iddiaları, suçlamaları yayan herkes -hukuki olarak da sorumludur.
Red.media, bu sistematik dezenformasyon stratejisine katılan tüm gazetecilere, medya kuruluşlarına, vakıflara, sendikalara ve onların temsilcilerine karşı hukuki süreci başlatacaktır.
Kuruluşumuza ya da üyelerimize yönelik her türlü baskıdan onları sorumlu tutacağız.

Alman Devleti, Medyası ve Sivil Toplumunun çifte Standardı

Bugün “Kremlin güdümlü radikal sol Filistin ağları”ndan söz eden o gazeteciler, İsrail’in Gazze’de yaklaşık 200 üzerinde gazeteciyi sistematik biçimde öldürdüğü sırada sessiz kaldı ve üstelik bu saldırılar Berlin’in yarısından daha küçük bir alanda gerçekleşti.

O gazeteciler ki, aynı şekilde, İsrail ordusunun doğrudan hedef aldığı saldırılarda gazeteci meslektaşlarımız Helmi Al-Faqawi ve Yousef Al-Khazindar’ın kameralar önünde diri diri yakılarak ya da infaz edilerek öldürülmeleri karşısında da sustular.

O gazeteciler ki, Birleşmiş Milletler’in Özel Raportörü Francesca Albanese’ye karşı acımasız bir kampanya yürüttü.

O gazeteciler ki, Berlin’de Filistin Kongresi’ne katılanları kriminalize edip; kongreyi “tehdit” olarak sunup; polisin şiddetli müdahalesiyle dağıtılmasını meşrulaştırdılar.

Son 18 ayda, aralarında çok sayıda Yahudi’nin de bulunduğu uluslararası siyasetçi, sanatçı ve akademisyenin Almanya’ya girişi engellendi. Profesörler sadece Filistin halkıyla dayanışma gösterdikleri, öğrencilerle birlikte protestolara katıldıkları veya şiddetin sona ermesini talep ettikleri için “antisemit” ilan edildi.

Ukrayna savaşının başlangıcından — özellikle de 7 Ekim 2023’ten — bu yana, Alman medyasının bir kesimi gazetecilikteki tüm tarafsızlık ilkesini terk etti ve doğrudan devletin uzantısı olarak davranmaya başladı. Eleştirel sesler sistematik biçimde marjinalleştirildi.

Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi söz konusu olduğunda “fikir özgürlüğü”, “demokrasilerde tahammül gerekir” diye bağıran aynı gazeteciler ve sendikacılar, devlet aklına ya da İsrail’in savaş suçlarına yöneltilen en ufak eleştiride paniğe kapıldı.

Görünüşe göre Almanya’da ifade özgürlüğü yalnızca sağcılara tanınan bir hak. Filistin’le dayanışma gösteren, Nazilere karşı protesto düzenleyen ya da farklı düşünceler beyan edenlerse susturuluyor, dövülüyor hatta sınır dışı ediliyor. Bugünkü Alman medya aktörlerinin ahlaki pusulası bu.

Ve şimdi, yalnızca gerçekleri içeren bir yazı üzerinden sahte bir öfke yaratmaları, aslında neyin derdinde olduklarını açıkça gösteriyor.

Alman Devlet Aklı Adına Medya Baskısı

Süregelen kampanya, yeniden yapay bir tehdit algısı yaratmaya çalışıyor. Failler mağdur gibi sunuluyor. Alman devlet aklına boyun eğmeyen bağımsız medya ve gazeteciler susturulmak isteniyor. Aktivistler kamuoyu önünde itibarsızlaştırılıyor.

Tüm bunlar, propagandist bir kısır döngü içinde gerçekleşiyor:
İdeolojik olarak aynı çizgide olan gazeteciler, düşünce kuruluşlarından ve vakıflardan yol arkadaşlarını devreye sokuyor, “kanıtlar” uyduruluyor ve bu sahte belgeler karalama kampanyalarının ve devlet baskısının bahanesi oluyor. Tüm bunlar “antisemitizme karşı mücadele” ya da “basın özgürlüğü” gibi yüce değerlerin arkasına saklanarak yapılıyor.

Bugün dünya genelinde gördüğümüz gibi, “antisemitizme karşı mücadele” kavramı artık gerçek amacından sapmış durumda: Yahudi yaşamını korumak yerine, Almanya’da en küçük bir İsrail eleştirisini dahi kriminalize etmek için kullanılan bir kılıf hâline getiriliyor – özellikle de bu eleştiri devlet aklını sorguluyorsa.

red. medya’ya ve yayın yönetmeni Hüseyin Doğru’ya karşı yürütülen kampanya, hakikat için yürütülen demokratik bir mücadele değil, farklı düşünenlere karşı açılmış acımasız bir savaştır — ve bugün bu farklı seslere her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Arzu edilen, içinden geçtiğimiz ağır şartlar altında, dünyanın dört bir yanında farklı seslerin yaşaması için mücadele edenlerin red. media ve yayın yönetmeni Hüseyin Doğru için verecekleri destektir.

Artan Baskılar Altında red.media Kapatılmak Zorunda Kalıyor

Artan baskılar ve ekibimizin güvenliğine yönelik doğrudan tehditler — hayatlarını tehdit eden seviyede — nedeniyle, İstanbul merkezli AFA Medya A.Ş.’nin bir projesi olan red.media artık faaliyetlerine devam edemiyor.

Katkı sunanlarımızın, destekçilerimizin ve takipçilerimizin güvenliği artık garanti edilemiyor. Bu, gönüllü alınmış bir karar değildir. Bu, Almanya hükümeti tarafından yürütülen, Avrupa Birliği’nin desteklediği ve Alman medya kuruluşları, sendikalar ve vakıflar tarafından uygulanan koordineli bir baskı kampanyasının sonucudur. Bu kampanya baskıcıdır, yasa dışıdır — ve tehlikelidir.

Daha önce de uyardığımız gibi: Bugün hedef biziz. Yarın sıra sizde olacak. Tanık olduğumuz şey, baskının küresel ölçekte normalleştirilmesidir — öyle ki, soykırıma karşı ses çıkarmak bile artık suç sayılıyor.

red.media hiçbir zaman asıl tehdit olmadı. Asıl tehdit erişim gücümüzdü. Sadece 2024’ün ilk dokuz ayında 483 milyonu aşkın görüntülenme elde ettik. Onların korktuğu şey, ırkçılığa, faşizme, apartheid’a, soykırıma ve emperyalizme karşı büyüyen ve meydan okuyan bir sestir.

Kurduklarımızla gurur duyuyoruz — ve gerçeği söylediğimiz için susturulmamızla da. Yayınlanan soykırıma göz yummayı reddettik. Dimdik durduk. Ama hiçbir zaman yalnız değildik. Bu yalnızca sizin sayenizde mümkün oldu — her gün sokaklara çıkan, devlet şiddetine ve baskıya rağmen sesini yükselten ve en ağır bedeli ödeyen sizlerin sayesinde.

Filistin halkının, tüm toplulukların barış içinde bir arada yaşayabileceği tek bir demokratik devlet talebine kararlılıkla bağlı kalmaya devam ediyoruz.

X ve Telegram kanallarımız aktif kalacak ve gönüllü olarak yönetilecek — red.media ve diğerlerinin kriminalize edilmeye devam edilmesini belgelemek için.

Bizimle birlikte duran herkese: teşekkür ederiz. Bu bir yenilgi değildir. Filistinli devrimci George Habash’ın dediği gibi:

“Onurunu ve işgal altındaki topraklarını savunmaya devam ettiğin sürece, her şey yolundadır.”

Biz zaten kazandık. Dünya çapında insanlara bilgi verdik, onları eğittik ve ilham verdik. Şimdi sıra sizde: daha da ileri gitme zamanı.

Yaşasın emperyalizme, sömürgeciliğe, apartheid’a ve her türlü baskıya karşı mücadele!
Filistin’e özgürlük!

Press contact: info (at) thered (dot) stream

Go toTop