Dark
Light
Today: July 7, 2024
Button with Hover Effect SUPPORT US
Dark
Light
July 2, 2024
24 mins read

DEVRİMİN ÖN CEPHESİNDE: HİNDİSTAN KOMÜNİST PARTİSİ (MAOİST) İLE ÖZEL RÖPORTAJ

Hindistan’daki halk savaşı bugün, dünyadaki en gelişmiş devrimci mücadelelerden biri olarak kabul edilmektedir. Hindistan devleti tarafından Hindistan’ın en büyük iç güvenlik tehdidi olarak tanımlanan Hindistan Komünist Partisi (Maoist) (HKP (MAOİST), doğal kaynakların özelleştirilmesine, emeğin sömürülmesine ve Modi’nin Hindutva gündeminin teşvik edilmesine karşı mücadele eden öncü bir güçtür.

Hindistan Komünist Partisi (Maoist) Merkez Komite Üyesi ve Uluslararası İlişkiler Sorumlusu olan parti sözcüsü Amrut ile Hindistan’daki benzersiz koşulları, gerilla bölgelerinde yeni bir toplum inşa etme çabalarını ve Çin’in karakteri ile yeni emperyalist güçlerin yükselişi de dahil olmak üzere küresel solun karşı karşıya olduğu acil sorular hakkındaki görüşlerini özel bir röportajda konuştuk.

HKP (Maoist), ne zamandan beri Hindistan’da halk savaşına angaje ve bu ihtilaf şu an hangi aşamada?

Bu, Hindistan devriminin temel sorunudur. Bu soruyu yanıtlamak için, elli sene öncesine gitmeme müsaade edin. Hindistan’daki halk savaşının tarihi çalkantılı on yıl olarak bilinen ‘60’lı yıllara, Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin (BPKD) tüm Dünya’da yankılandığı döneme dayanmaktadır. Bu dönem, [Maoist] akımın iki seçkin ve önde gelen liderinin -Yoldaş Charu Mazumdar ve Kanhai Chatterjee’nin – Marksizm-Leninizm-Maoizm’i (MLM) Hindistan’ın somut koşullarına uygulama ve Hindistan Komünist Partisi’nin (HKP) asırlık revizyonizmiyle, HKP (Marksist)’in yeni revizyonizmiyle mücadele etme, onları teşhir etme ve onlardan kopma sürecinde sahneye çıktıkları dönemdi.

Mayıs 1967’de Yoldaş Charu Mazumdar önderliğindeki büyük Naxalbari isyanı, devrimciler için bir işaret fişeği olduğunu kanıtlamış ve o zamanlar Çin Komünist Partisi (ÇKP) tarafından “Hindistan Semalarında Bahar Fırtınası” olarak kutlanmıştı. Charu Mazumdar ve Kanhai Chatterjee yoldaşların devrimci önderliği altında, binlerce kadro yeni revizyonist HKP (Marksist)’den ayrıldı ve onlara katıldı. Yoldaş Charu Mazumdar, Hindistan Komünist Partisi (Marksist-Leninist)’i, yoldaş Kanhai Chatterjee’de, Maoist Komünist Merkezi (MKM)’i kurdu. Bu iki büyük Marksist öğretmen, Hindistan toplumunun sınıf analizini yaptı ve Hindistan Yeni Demokratik Devrimi için siyasi stratejiyi ortaya koydu.

Partimizin siyasi stratejisi silahlı toprak devrimi ve ülke çapında siyasi iktidarın ele geçirilmesidir. Partimizin askeri stratejisi uzun süreli halk savaşıdır. Bu stratejiye göre, kırsal alanları, düşmanın nispeten zayıf olduğu yerleri üs bölgelerimiz yapar ve ardından yavaş yavaş düşman güçlerinin kaleleri olan şehirleri kuşatır ve ele geçiririz.

Yoldaş Mao’nun uzun süreli halk savaşı teorisine göre, devlet iktidarını ele geçirmenin üç aşaması var. Şu anda, Hindistan devrimi “Stratejik Savunma” aşamasındadır.

Hindistan devleti, özellikle Yeşil Av Operasyonu yoluyla, onlarca yıldır HKP (Maoist)’i yok etmeye çalışıyor. Bu askeri operasyonun mevcut durumu nedir?

Yeşil Av Operasyonu’nun başlamasından önce, Hindistan devrimci hareketinin zaten geçmiş on yıllarda şiddetli baskı ve sindirme kampanyalarıyla karşılaştığını kabul etmeliyiz. Önceki partilerimiz Hindistan Komünist Partisi (Marksist-Leninist) (Halk Savaşı) ve Hindistan Maoist Komünist Merkez, Büyük Naxalbari Silahlı Köylü Ayaklanmasının patlak vermesinden bu yana gerici Hindistan devleti tarafından faşist baskıya maruz kaldılar. İlk isyanla mücadele kampanyası olan “Steeplechase Operasyonu” 1970’lerde başladı. 1980’ler ve 1990’larda merkezi ve eyalet hükümetleri tarafından da çeşitli sindirme kampanyaları yürütüldü. İki devrimci akımın birleşmesiyle, yeni partimiz HKP (Maoist) 2004 yılında kuruldu. O zamandan beri, Hindistan devleti bunu en büyük iç güvenlik tehdidi ilan etti. O zamandan bu yana, Hindistan devleti Salwa Judum, Sendra, Yeşil Av Operasyonu, SAMADHAN Operasyonu gibi uzun süreli karşı isyan kampanyaları yürütmekte. 2024’ün başında, Hindistan devleti “Kagaar Operasyonu” (Son Savaş) adlı yeni bir askeri saldırı kampanyası başlattı. Bu kampanya, gerici Surajkund stratejik karşı saldırı operasyon planının bir parçası. Tüm bu kampanyalar, dünya çapındaki halk hareketlerini ezmek için ABD emperyalistlerinin stratejisi olan Düşük Yoğunluklu Çatışma’nın da bir parçası. Polisin aralıksız cinayetlerine ve faşist baskı operasyonlarına karşı misillemelerde bugüne kadar devrimci kitle örgütleri ve devrimci insanlar da dahil olmak üzere partimizin ve Halk Kurtuluş Gerilla Ordusu’nun (HKGO) tüm kademelerinden 15.000’den fazla yoldaşımız canını verdi.

ÇOK KUTUPLU DÜNYA DÜZENİNDE SOSYAL-EMPERYALİST ÇİN, DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ VE ULUSLARARASI PARA FONU GİBİ EGEMEN EMPERYALİST MALİ SİSTEMLERİ KENDİ MALİ KURUMLARIYLA DEĞİŞTİRMEK İÇİN YOĞUN ÇABA HARCIYOR.

AMRUT – HKP (MAOİST) SÖZCÜSÜ

Yeşil Av Operasyonu bu baskıcı kampanyaların bir devamı niteliğinde. Son on yıllardan birkaç örnek vermek gerekirse, Chhattisgarh’daki Salwa Judum, Jharkhand’daki Sendra ve Odisha’daki Barış Yürüyüşü 21. yüzyılın ilk on yılında yapıldı. Bunların hepsi Hindistan Devleti tarafından tertiplenen ve büyük şirketler tarafından finanse edilen beyaz terör kampanyaları. Parti, HKGO, devrimci kitle örgütleri ve Devrimci Halk Komiteleri, devrimci halkla birlikte, kahramanca direnişleri ve muazzam fedakarlıklarıyla bu kampanyaları hezimete uğrattı. Hindistan devleti ilk kez Eylül 2009’da Yeşil Av Operasyonu adında açıktan ülke çapında topyekûn bir isyan bastırma kampanyası başlattı. Hindistan Devleti böyle bir kampanyanın başlatıldığını hiçbir zaman kabul etmedi.

Yeşil Av Operasyonu uzun bir on yıl boyunca sürdü ve önemli sayıda Merkezi Silahlı Polis personelinin yok edildiği Minpa pusu saldırısı sonrasında gözden geçirildi. Ardından, Mayıs 2017’de SAMADHAN adlı yeni bir operasyon başladı. Hindistan devleti, ülkedeki Maoistleri ortadan kaldırmak için beş yıllık bir süre öngörerek SAMADHAN’ı ilan etti. Ekim 2022’de SAMADHAN’ı gözden geçirdi ve stratejik saldırı operasyonu (bizim değimimizle) gerici Surajkund askeri planını başlattı.

Şu anda, İleri Operasyon Üsleri (FOB’lar) kurulmakta ve devrimci hareketin bulunduğu bölgelerde güvenlik artırılmakta. Devlet güçleri kisvesi altında Hindistan Ordusu da dahil olmak üzere silahlı kuvvetlerin konuşlandırılması artmakta. Hali hazırda, devrimci hareketin bulunduğu bölgelerde paramiliter, komando, eyalet ve ilçe kuvvetleri dahil olmak üzere yaklaşık 700.000 hükümet bağlı silahlı kuvvet bulunmakta. Merkezi paramiliter ve eyalet güçleri tarafından bir polis muhbir ağı oluşturulmakta. Baskıya insani bir görünüm kazandırmak için, polis personeli tarafından sözüm ona Sivil Hareket Programları (sahte sosyal hizmet ajansları) yürütülmekte. Ayrıca, parti, HKGO ve devrimci halk komiteleri aleyhinde olumsuz propaganda şeklinde bir psikolojik savaş yürütülmekte ve bu, Hindistan devrimci hareketini demoralize etme ve gayrimeşru kılma amacını taşımakta. Devlet, Terörle Mücadele ve Bozguncu Faaliyetler Yasası, Terörizmi Önleme Yasası ve 2018 yılında Brahmanik Hindutva faşist gücü tarafından daha da baskıcı hale getirilmiş olan Yasadışı Faaliyetleri (Önleme) Yasası gibi birkaç katı yasayı yürürlüğe koydu. Bu yasa, faşist yönetime karşı çıkan herkese dayatılmakta. Siyasi mahkumlar sürekli olarak kefalet hakkından mahrum bırakılmakta. İstihbarat teşkilatları, devrimci hareketi ezmek için önemli ölçüde güçlendirildi. Son yıllarda, merkezi hükümete bağlı bir birim olan Ulusal Soruşturma Ajansı’na terörle mücadele kisvesi altında daha fazla yetki verildi. Şimdi de bu yetki, sivil haklar için mücadele eden aktivistlere, sanatçılara, yazarlara, öğrencilere, öğretmenlere, demokratik ve ilerici güçlere karşı kışkırtma iddialarıyla kullanılmakta. Brahmanik Hindutva faşizmi, halkın yaşamının tüm alanlarına nüfuz ederken, sömürülen, baskı gören ve tacize uğrayan sınıflar ve kesimler seslerini yükseltmekte ve faşist rejime karşı hareketler inşa etmekte. Bu mücadelelerin tamamını ezmek ve muhalif sesleri bastırmak amacıyla, Hindistan devleti “kentsel Maoist” ve ardından “eli kalem tutan Maoist” kavramlarını ortaya atarak bu güçlerin peşine düştü. Ulusal Soruşturma Ajansı, “terörist faaliyetler” veri tabanını hazırlamakta. Sahte suçlara ilişkin sahte kanıtlar oluşturmak için Ulusal Adli Bilimler Üniversitesi kuruldu. Bu, hukuk devletinin normu haline geldi. Narendra Modi hükümetinin ikinci döneminden itibaren, çatışma alanlarındaki halka yönelik hava saldırıları artmakta. Polis güçlerinin gerilla üslerine naklini kolaylaştırmak için büyük ölçüde yollar yapılmakta ve iletişim hatları döşenmekte. Daha önce de belirtildiği gibi, Hindistan devleti, önümüzdeki üç yıl içinde Maocu hareketin liderliğini ortadan kaldırmak amacıyla Kagaar Operasyonu adı altında yeni bir isyan bastırma kampanyası başlattı. Bu amaçla, Chhattisgarh eyaletindeki Bastar’ın Maad bölgesine binlerce ek kuvvet konuşlandırılmakta.

NARENDRA MODİ HÜKÜMETİNİN ÖNCEKİ YÖNETİMLERDEN FARKI NEDİR? HKP (MAOİST) VE HKGO, MODİ’NİN LİDERLİĞİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLERİ NASIL YAŞADI?

Evet! Mevcut rejim, Narendra Modi liderliğinde, önceki yönetimlerden farklı. Partimiz, Hindistan feodalizminin kast temelli feodalizm olduğunu ve Brahmanizmin bu ideolojinin temelini oluşturduğunu kabul eder. Önceki tüm hükümetler, feodallerden ve komprador burjuvaziden oluşan Hindistan egemen sınıflarının temsilcileriydi ve bu sınıfların ideolojisi Brahmanizmdi.

Ancak Partimizin anlayışına göre, Hindistan Devleti’nin mevcut şekli Brahmanik Hindutva Faşizmi’dir. Bu rejim, Rashtriya Swayamsevak Sangh (kısa adı RSS olan Ulusal Gönüllü Örgütü) ve Bharatiya Janata Party (kısa adı BJP olan Hindistan Halk Partisi) liderliğindedir. Şu anda, Hindutva Faşizmi’nin başlıca lideri Narendra Modi’dir ve on yıldır Hindistan’ın başbakanıdır. Mevcut BJP hükümeti, Hindistan’ı “Yeni Hindistan” adı altında bir Hindu-Rashtra (Ulus) haline getirmek istemektedir ki bu, komprador burjuvazi-feodal faşizmden başka bir şey değildir. BJP hükümeti, “resmi demokrasinin” işleyişine bile izin vermemekte ve her geçen gün saldırılarını giderek yoğunlaştırmakta.

Kongre ve Kongre liderliğindeki Birleşik İlerici İttifak yönetimindeki önceki hükümetler de halk karşıtı politikaları uygulamış ve kitle hareketlerini acımasızca ezmişti. Tüm Hindistan egemen sınıf hükümetleri, egemen sınıflara ve onların emperyalist patronlarına muazzam faydalar sağlamakta. Modi rejimi, önceki hükümetlere göre emperyalist yanlısı politikaları daha agresif bir şekilde uygulamakta. Aynı zamanda, bölücü Hindutva gündemini de saldırgan bir biçimde uygulamakta.

BJP, 2014’te iktidara geldikten sonra, partimize, HKGO’ya, Birleşik Cephe’ye ve devrimci kitlelere karşı isyan bastırma programlarını yoğunlaştırdı. BJP hükümeti, partimizi ve devrimci hareketi yok etmek için ülke genelinde, özellikle çatışma alanlarımızda baskıcı politikalar uygulamakta. Korporasyon (loncacılık) ve militarizasyon, benzeri görülmemiş bir şekilde yeni norm haline geldi. Devrimci mücadele alanlarında ve yerlilerin köylerine yönelik insansız hava aracı saldırıları ve hava bombardımanları BJP rejiminin yeni normlarıdır. Güvenlik personelince gerçekleştirilen birçok iğrenç eylem devlet tarafından cezasız bırakılmakta.

Bu nedenle, devrimin üç “sihirli silahı” olan Parti, HKGO ve Birleşik Cephe, Brahmanik Hindutva Faşizmine direnmek için çeşitli taktik programlar uygulamakta. Partimizin rehberliği ve önderliğinde, Brahmanik Hindutva BJP hükümetinin politikalarına karşı devrimci mücadele alanlarında birçok kitle hareketi inşa edilmekte. BJP merkezi iktidara geldikten sonra bile, HKGO kızıl savaşçılarımız tarafından birçok kahramanca askeri eylem başarıyla gerçekleştirildi. Yakın zamanda, 16 Ocak 2024’te, HKGO’dan yoldaşlarımız, yüzlerce devrimci kitlenin katılımıyla birlikte, Hindistan Devleti tarafından yeni başlatılan Kagaar Operasyonuna yanıt olarak Chhattisgarh’ın Bijapur bölgesindeki Dharmavaram kampına kahramanca bir baskın düzenledi. Bu baskında 35 güvenlik personeli öldürüldü ve yaklaşık 40’ı ciddi şekilde yaralandı. Baskı ve kuşatmalar artarken, buna karşı direniş de artmakta.

MODİ YÖNETİMİNDEKİ HİNDİSTAN’IN DİNİ VE ETNİK AZINLIKLARA HEM FİZİKİ HEM DE SÖYLEM OLARAK BASKI UYGULAYAN BİR GEÇMİŞİ VAR. PARTİNİZİN BU KONUDAKİ TAVRI NEDİR?

Söz konusu olan Hindistan şovenizmi değil, Hindu şovenizmidir. Evet, tamamen doğru, Modi hükümeti dini ve etnik azınlıkları aşağılayıp toplumu kutuplaştırmakta. Partimiz dinî azınlıkların, özellikle de Müslüman toplulukların, kabilelerin, Dalitlerin ve kadınların ikinci sınıf vatandaşlar olarak yaşadıklarının ve özgürleşmeleri için Modi Hükümeti tarafından uygulanan Hindu şovenizmine karşı birleşmeleri gerektiğinin farkında.  Partimiz, onları kurtuluşları için devam eden halk savaşında örgütlemeyi amaçlıyor. Mevcut hükümet, Hindutva siyasetinin kastçılık ve cemaatciliğini, emperyalistlerin, bürokrat burjuvazisinin ve toprak beylerinin çıkarları doğrultusunda korporasyonculukla (loncacılıkla) birleştirmekte.

BJP, iktidarda kalmak ve toplumda ayrılıklar yaratmak için dini güçlü bir araç olarak kullanmakta. Bu dini araçla BJP, kitleleri gerçek sorunlardan uzaklaştırmakta. Ayodhya’daki Ram Tapınağı’nın 22 Ocak 2024’te kutsanması, ülkemizin karşı karşıya olduğu ciddi siyasi, sosyal ve ekonomik krizlerden kitlelerin nasıl uzaklaştırıldığının mükemmel bir örneğidir.

Partimiz laiklik ilkesini, dini özgürlük hakkını, ifade özgürlüğünü savunmakta ve kültürlerin, dillerin, yemek yeme alışkanlıklarının vb. çeşitliliğini selamlamaktadır. Oysa Hindutva faşizmi tüm bu demokratik değerlere karşıdır.

PATRİYARKAYA KARŞI SAVAŞTA BAŞARIYA ULAŞMAK UZUN BİR YOL OLSA DA DEVRİMCİ HAREKET VE DEVRİMCİ KADIN HAREKETİ GERİLLA ÜS ALANLARINDA KADINLARIN DURUMUNDA ÖNEMLİ DEĞİŞİKLİKLER ELDE ETTİ.

AMRUT – HKP (MAOİST) SÖZCÜSÜ

1960’LARDAKİ NAKSALBARİ İSYANI SIRASINDA, KÖYLÜLER BÜYÜK TOPRAK SAHİPLERİNİ ÖLDÜRDÜ VE TOPRAKLARINA EL KOYDU. HKP (MAOİST) VE GÜNÜMÜZDEKİ MÜCADELEDE KÖYLÜLERİN ROLÜ NE?

Partimizin, Hindistan toprak devriminde başarıya giden tek yol olarak sınıf düşmanının yok edilmesi şeklindeki sol maceracı çizgiyi savunan geçmiş uygulamalarını gündeme getirdiniz. Biz bu yanlış uygulamayı çoktan düzelttik. Marksist işçi-köylü birliği ilkesini savunuyoruz. Şimdi sorunuza gelelim. Hindistan tarıma dayanan bir ülke. Köylüler ülkenin nüfusunun çoğunluğunu oluşturmakta. Köylüler ayrıca parti içinde, HKGO’da, devrimci kitle örgütlerinde ve devrimci halk komitelerinde çoğunluğu oluştururlar. Bu anlamda köylüler, devam eden halk savaşının sosyal, siyasal, askeri ve ekonomik yönlerinin bir parçası. Parti komitelerinin, milislerin ve yerel düzeyde halk devlet organlarının tüm başkanları köylüdür. Şu anda HKGO’da çoğunluk yerli, kabile köylü yoldaşlardır ve tabur, bölük ve alayları yönetmektedir.

Köylüler, toprağın köylüye dağıtılması gibi tarımsal devrim programının her faaliyetinde yer alır. Partimizin önderliğinde, devrimci halk komiteleri, tarım arazisinin düzleştirilmesi, set yapımı, gölet ve köprülerin inşası gibi programlarla köylülerin refahı için çalışmakta ve köyler arası bağlantıyı geliştirerek verimliliği artırmaktadır. İş birliği yöntemlerinin kolektif olarak uygulanmasına özel önem vermekteyiz. HKGO gerillalarımız ve parti kadrolarımız, üretim faaliyetlerinde halkla birlikte bir araya gelmekte.

HKP (MAOİST) KONTROLÜNDEKİ BÖLGELERDE TOPLUM NASIL ÖRGÜTLENİYOR VE PARTİNİZ HÜKÜMETTEN FARKLI OLARAK NE YAPMAKTA?

Devrim yapmak için partimizin izlediği, yukarıda belirttiğimiz stratejiye göre, ülkenin iç kesimlerinde, yerli kabile bölgelerinden başlayarak, düzlük alanlara doğru genişliyor, halk iktidarının devlet aygıtlarını oluşturuyor ve sonuçta, düşmanın kaleleri olan şehirlerde iktidarı ele geçiriyoruz. Kabile toplumu feodaldir ve köyün reisi söz sahibi olandır. Devrimci hareketin getirdiği değişikliklerle birlikte köy muhtarlarının artık gücü kalmamıştır. Yoksul ve orta sınıf köylülerden oluşan yerel parti komitesi köye önderlik etmekte. Düzlük bölgelerde toplum, diğer dinlere mensup azınlıkla birlikte ağırlıklı olarak Brahmanik Hindutva’dır.

İktidardaki sömürücü hükümet, halkın refahı hakkında çok konuşmakta ama hiçbir şey yapmamakta. Köylüler sulama, tohum ve tarım aletleri gibi temel tarım gereksinimlerinden yoksun. Devrimci halk komiteleri köylülerin ihtiyaçlarıyla ilgilenir ve verimi artırmaya odaklanır. Sömürücü hükümet kabile halkı için okul ve hastane işletmiyor olmaktan zerre kadar rahatsızlık duymaz. Devrimci halk komiteleri ise yerel okulları yönetmekte. Her yerel yönetimde bir sağlık birimi ve doktor bulunmakta. İlgili parti komitesi, devrimci halk komiteleri tarafından yönetilen okullar için bir bütçeye sahip. HKGO’dan doktorlar, devrimci halk komitelerinin doktorlarına eğitim vermekte. Halkın orman ürünlerini satmasına ve pazardan günlük ihtiyaçlarını satın almasına yardımcı olmak üzere yazlık sanayi departmanı henüz aktif hale gelmedi.

Biz, emperyalistler tarafından desteklenen yarı sömürge, yarı feodal güçlü bir devletle mücadele ediyoruz. Stratejimize göre, sömürücü hükümeti devirdiğimiz her yerde devrimci halk komiteleri kuruyoruz. Böylece devlet iktidarının bölge çapında organlarını inşa ediyor, bunları kademeli olarak genişletiyor ve güçlendiriyoruz. Gerilla üsleri, birçok katliam ve parti komiteleri, milisler, devrimci halk komiteleri liderlerinin ve aktivistlerinin öldürülmesi gibi zorluklara rağmen dayanmaktadır. Şu anda elimizde bulunan iktidar gücü çok küçük bir seviyede. Dolayısıyla, üstlendiğimiz kalkınma faaliyetleri de sınırlı.

KURTARILMIŞ BÖLGELERDE KAST SİSTEMİNİN ETKİSİ NEDİR? PARTİ, FEODAL YAPILARI VE TOPLUMSAL TAVIRLARI NASIL SORGULUYOR?

Şu ana kadar kurtarılmış alanlar yok. Özel gerilla bölgelerinde birleştirmeye ve kurtarılmış kılmaya çalıştığımız üs alanları var. Kast sistemi Hint toplumunun belirli bir özelliğidir ve ona bağlı olarak cemaatçilik de vardır. Bu, Brahmanik Hindutva’nın Chaturvarnya sisteminin bir parçasıdır ve mevcut toplumun hem alt yapısında hem de üst yapısında kök salmıştır ve diyalektik olarak iç içe geçmiştir. Kast, emekçi sınıfların sömürülmesini ve ezilmesini kolaylaştırmak için insanları bölmeyi amaçlamakta. Onu ortadan kaldırmak kolay bir iş değil. Yeni Demokratik Devrim’in başarısı ve sosyalist devletin inşasıyla ilişkilidir. Kastı ortadan kaldırma mücadelesi, partinin ve devrimci kitle örgütlerinin gündeminin bir parçasıdır. Biz hem alt yapıda hem de üst yapıda kastı ortadan kaldırmak için mücadele ediyoruz. Gerilla bölgelerine gelince, stratejimize göre dayandığımız yerli kabile toplumunda kast yok.

Ancak, farklı kabilelerin statüsündeki farklılıklar şeklinde kendisini yansımakta. Kabile bölgelerinde, ovalarda veya şehirlerde olsun, insanların birliği bizim ana görevimizdir. Düşman sınıfları izole etmek, tüm emekçi kastları birleştirmek için çalışıyoruz.

PARTİNİZ PATRİYARKAYA KARŞI NASIL SAVAŞIYOR?

Patriyarkaya karşı savaşta başarıya ulaşmak uzun bir yol olsa da devrimci hareket ve devrimci kadın hareketi gerilla üs alanlarında kadınların durumunda önemli değişiklikler elde etti. Kabile toplumunda patriyarkanın zorla evlilik, çok eşlilik, poligami ve kadınların şiddete maruz kalması gibi çeşitli formlarda tezahür ettiği görülür. Parti ve kadın örgütleri, bu tüm patriyarkal tutumların sadece kadınlar için değil, toplumun genelinde sosyal gelişmeyi de engellediğini topluma öğretmekte. Kadınlar, parti komitelerine, HKGO’nun üç gücüne, esas, tali ve temel güçlere (milis anlamında) mensuplar. Devrimci halk komitelerinde ve devrimci kitle örgütlerinde yer almaktalar. Kadınlar, parti inşası, askeri saldırılar, halkın refahı, iletişim ve silah üretimi gibi hareketin tüm alanlarında faaliyet göstermekte.

MODİ HÜKÜMETİ HİNDİSTAN’DAKİ SOSYO-EKONOMİK KOŞULLARI DEĞİŞTİRDİ Mİ? BAZILARI HİNDİSTAN’IN ŞİMDİ ARTIK BİR EMPERYALİST GÜÇ OLDUĞUNU İDDİA EDİYOR.

Modi hükümeti ülke halkının sosyo-ekonomik koşullarını sadece kötüleştirdi. Köylüler tarım arazilerini kaybediyor ve yerel kabile halkı, şirketler için ormanlardaki yerlerinden ediliyor. Gıda krizi, işsizlik ve yerinden edilme alarm verici bir hızla artıyor. Tarım, sanayi ve imalat sektörleri özelleştirildi. İnsanlar yaşamın temel ihtiyaçlarından mahrum bırakılıyor. Sağlık hizmetleri yoksul sınıflar için neredeyse sıfır durumda. Pandemiler yoksul insanların büyük oranda canını alıyor. Halkın çoğunluğu sefalet içinde. Halkın ülkedeki mücadelesi gerçek durumu ortaya koyuyor.

Modi, halkın çoğunluğunun yaşadığı koşullardan dikkatlerini dağıtmak için dini kullanıyor. Böyle yaparak, Hindutva adına ülkemizin çeşitliliğini sulandırıyor. Ülkeyi safrana boyamak için, Hint halkına laik bir hükümet vaat eden Hindistan anayasasına saldırıyor.

Modi’nin hükümeti Müslüman toplulukların evlerini buldozerlerle yıkıyor. “İnekleri koruma” adı altında Müslümanları, Dalitleri ve Adivasileri güpegündüz linç ediyor. Nefret söylemi, hükümet destekli ana akım medya kanalları aracılığıyla yayınlanıyor.

Hindistan’ın “üçüncü büyük ekonomi” olma iddiaları tam bir aldatmacadır. Ülke işsizlikte büyüme yaşıyor. Aslında, hükümetin ekonomide “ilerleme” olarak iddia ettiği parametreler, burjuva ekonomistler tarafından bile kabul edilmiyor. Örneğin, ülkenin GSMH’sindeki büyümesi. Eleştiriler, yabancı şirketlerin yatırımlarını GSMH ölçmek için dahil etmenin doğru olmadığı yönünde. Hükümet, Adani ve Ambani gibi komprador bürokrat burjuvazinin üyelerine yardım ediyor. Hindistan toplumu, yerli komprador sınıfa ve onun efendisi emperyalistlere hizmet etmek amacıyla din ve kast temelinde Brahmanik Hindutva’nın kasıtlı eylemleriyle toplumsal uyumda derin bir kırılmaya tanık olmakta. Ağır teknolojik gelişme emperyalistlere hizmet eden yandaş kapitalistlere fayda sağlarken, nüfusun yarısından fazlası yoksulluk sınırının altında yaşamakta. Hindistan emperyalist sermayeye, teknoloji ve sermaye malları ithalatına bağımlı. Emperyalizm karakterine sahip değil ve “emperyalist” olarak etiketlenemez. Hindistan hala yarı-sömürge, yarı-feodal bir ülke.

HİNDİSTAN, ŞANGHAY İŞ BİRLİĞİ ÖRGÜTÜNÜN BİR ÜYESİ. RUSYA, ÇİN, BREZİLYA VE GÜNEY AFRİKA’YI İÇEREN BU İŞBİRLİĞİNİ NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?

2006 yılında, ikili ticaretin toplam değerinin yaklaşık olarak 20 milyar dolar olduğu tahmin ediliyordu. Çin, Orta Asya komşularıyla yeni siyasi ilişki biçimleri geliştirdikçe, sınır ve ticaret konularında yapılan ikili görüşmeler hızla değişen jeopolitik ortamla başa çıkmak için yetersiz bulundu. Siyasi İslam Afganistan ve Tacikistan’da giderek daha etkili hale geldi ve Özbekistan ile Kırgızistan’ın yeni hükümetleri, bu durumu otoritelerine karşı ciddi bir tehdit olarak gördü. Bölgesel güçlerin hepsi, aralarındaki büyük farklılıklara rağmen, bu yeni güçle mücadelede bölgenin istikrarı için ortak bir çıkarları olduğunu idrak ettiler.

Büyük bir bölgesel grubun temelini oluşturacak olan ilk toplantı, 1996 yılında Şanghay’da gerçekleşti ve Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan dışişleri bakanlarının ortak endişeleri üzerine bir araya geldikleri bir toplantıydı. Gündem, sınır güvenliği ve isyancı İslam güçleriyle mücadele konuları etrafında şekillendirildi. Grup, düzenli olarak toplanmayı planladı ve başlangıçta Şanghay Beşlisi olarak bilinse de 2001 yılı Haziran ayında Özbekistan’ın kabul edilmesiyle Şanghay İşbirliği Örgütü olarak yeniden adlandırıldı. Yeni ad, diğer üyelerin kabul edilmesine olanak tanımak için yeterince esnekti. Üyelik için ciddi olarak düşünülen diğer tek devlet Pakistan’ın ise katılmasına izin verilmedi.

Britanyalıların Hindistan’dan ayrılmasından bu yana, Hindistan’ın yönetici sınıfları tüm emperyalist ülkelerle yakın olmaya çalıştı. Britanya’ya hizmet etti ve daha sonra ABD ile yakın ilişkiler geliştirdi. Hindistan, Sovyetler Birliği güçlü olduğunda ona yakındı. Şimdi ise Çin’e onun ittifakı Şanghay İş Birliği Örgütü’ne yakın. Aynı zamanda Çin ve Rusya’nın liderliğindeki BRICS’in bir parçası. Hindistan muazzam doğal ve insan kaynaklarına ve dünyanın dört bir yanından kapitalistleri çeken devasa nüfusu nedeniyle büyük bir pazara sahip. Karakteristik olarak Hindistan, komprador bürokratik burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerince yönetilmekte. Dolayısıyla, ittifak üyeliği, komprador çıkarlarıyla uyumlu bir dış politikanın parçası. Hindistan hakim sınıflarının yayılmacı tutumu da ittifaklara katılmasının bir başka nedeni. 2017 yılında Hindistan, yükselen emperyalist ittifak BRICS’e üye oldu. Çok kutuplu dünya düzeninde sosyal-emperyalist Çin, Dünya Ticaret Örgütü ve Uluslararası Para Fonu gibi egemen emperyalist mali sistemleri kendi mali kurumlarıyla değiştirmek için yoğun çaba harcıyor. Hindistan, BRICS ve Şanghay İş Birliği Örgütü’nde ABD emperyalizminin afişi dışında bir şey değil.

Vurgulamak isterim ki, ezilen halk ve ulusların başlıca düşmanı ABD emperyalizmidir. Ancak bu, sosyal-emperyalist Çin ve diğer emperyalist ülkelerin tamamen karşı çıkılmaması gerektiği anlamına gelmez. Çin’in hakim sınıfı, Çin özelliklerine sahip emperyalizmden başka bir şey olmayan “Çin’e özgü sosyalizm” propagandasıyla meşgul oldu.

Hindistan’ın yayılmacılığı, hakim sınıfın ulusal kurtuluş hareketini ezmesine yardım ettiği Sri Lanka’da; Hint komprador bürokratik burjuvazisinin turizm endüstrisine yatırım yaptığı Nepal’de; hakim sınıfın Rohingya Müslüman örgütlerini ezmesine yardım ettiği Myanmar’da ve diğer komşu ülkelerdeki benzer faaliyetlerde görülebilir.

HİNDİSTAN, BRICS VE ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ’NDE ABD EMPERYALİZMİNİN AFİŞİ DIŞINDA BİR ŞEY DEĞİL.

AMRUT – CPI (MAOİST) SÖZCÜSÜ

ÇİN HÜKÜMETİ, AKTİVİSTLER, PARTİLER VE GAZETECİLER TARAFINDAN PROPAGANDA EDİLEN “SOSYALİST ÇİN” VE “ÇİN’E ÖZGÜ SOSYALİZM” KAVRAMLARI HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜNÜZ NEDİR?

Çin, 1970’lerin sonlarından itibaren sosyalist bir ülke olmaktan çıktı. Partimiz, Çin’in 2014 civarında sosyal-emperyalist bir ülke haline geldiğini düşünmekte. “Çin’e özgü sosyalizm” ifadesi, Çin’in mevcut emperyalist yönetici sınıfının yalan beyanından başka bir şey değil. Birkaç yoldaş, Çin’in kapitalizmin restorasyonundan bu yana geçen süreçte kazandığı emperyalist özellikler konusunda net değil. 2017’de partimiz, Çin hakkındaki analizimizi açıklayan Çin, yeni bir sosyal-emperyalist güç: Dünya kapitalist-emperyalist sistemine bütünüyle entegre olmuştur başlıklı bir belge yayınladı. Gerçekler ve rakamları bir kenara bırakırsak, Çin’in hakim sınıfının ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel politikaları açıkça emperyalisttir.

Dolayısıyla Çin ne sosyalist ne de komünist bir ülke. Çin, sosyal-emperyalist bir ülke. Bunu gösteren gerçekler, tekelci kapitalizmin ve mali oligarşinin yükselişte olmasıdır. Sermaye büyük bir şekilde birikmiştir. Finans kapital hüküm sürüyor. Çin dünyanın hemen her yerinde sermaye yatırımı yapıyor. Dünya hegemonyası için ABD ile mücadele ediyor. Hammadde ve pazarları sömürmek için dünyayı yeniden paylaşma girişiminde Rusya ile Şangay İş Birliği ve BRICS gibi ittifaklara öncülük ediyor.

BUGÜNKÜ ÇİN, MAO ZAMANINDAKİ ÇİN’DEN NASIL FARKLI?

Mao, Çin Komünist Partisi’ni yönetti ve proletarya diktatörlüğü altında Büyük Proleter Kültür Devrimi (BPKD) aracılığıyla sosyalist devrimi sürdürdü. BPKD, Mao’nun büyük bir katkısıdır. Bu, teorik ve politik bir mücadele idi ve devrimci kitlelerin büyük bir yükselişiydi. BPKD’nin amacı, sosyalist ekonomik sistemi komünist bir toplumun inşasına doğru ilerletmek için üstyapının tüm alanlarında devrimi sürdürmekti. BPKD’nin hedefi, Yeni Demokratik Devrim’de devrilen sınıfların (emperyalizme hizmet eden büyük toprak sahipleri ve komprador bürokrat burjuvazisi) yeniden iktidara gelme olasılıklarını tamamen ortadan kaldırmak ve kapitalizmin tekrar kurulmasını engelleyerek proletarya diktatörlüğünü sürdürmekti.

BPKD ayrıca, revizyonizmi sona erdirme amacını taşıyordu; parti liderliğinde ve parti örgütlenmesinde yerleşik olan kapitalist yolculara karşı halkın güçlerini kullanarak kitle hattına dayalı bir mücadele yürütmeyi içeriyordu. Bu, kapitalist yolculara karşı dolaylı bir sınıf mücadelesi ve dünya genelinde modern revizyonizme karşı mücadelenin Çin’deki devamıydı. Bu, kapitalizmin yeniden kurulmasını 10 yıl süreyle engelleyebildi. Ancak birçok iç ve birkaç dış faktörden dolayı daha sonra kapitalizm yeniden kuruldu. Bugün Çin, sosyal-emperyalist bir ülkedir.

BAZILARI ŞU ANDA YAŞANAN DÖNEMİ KÜRESEL SOL İÇİN KRİTİK BİR DÖNEMEÇ OLARAK TANIMLIYOR. BU KONUDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR?

İster Sovyetler Birliği’nde Stalin’in ister Çin’de Mao’nun ölümünden sonraki dönemde olsun, ister Sovyet revizyonizmi ve Deng’in revizyonizminden etkilendiği dönemde olsun, devrimci güçler hiçbir zaman bir yol ayrımında olmadı. Kruşçev ve revizyonist kliği 1950’lerin ortalarında Bolşevik parti ve Sovyet hükümetinde iktidarı ele geçirdiğinde, bu kapitalist restorasyon içindi. Çin ise o dönemde sosyalizmin inşasındaydı. Mao Zedong yoldaşın önderliğindeki Çin Komünist Partisi (ÇKP), Kruşçev’in modern revizyonizmine karşı Uluslararası Komünist Harekette “Büyük Tartışma” olarak bilinen teorik bir mücadeleye girişti.

Yugoslavya gibi Doğu Avrupa ülkeleri Kruşçev’in revizyonizmini benimsedi ve sosyalist inşa yolundan ayrıldı. Mao ayrıca Sovyetler Birliği’nin neden sosyalist inşada ilerleyemediğine dair bir analiz de yaptı.  Mao, Sovyetler Birliği’nden dersler çıkardı ve bunları Çin’de uyguladı. Onun rehberliğindeki ÇKP, kapitalist restorasyona on yıl boyunca karşı çıkan Büyük Proleter Kültür Devrimi çağrısında bulundu. Daha sonra Deng, ÇKP’nin ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin yönetimini ele geçirdiğinde, kapitalizmi restore etmek için karşı-devrimci bir hareketi yönetti. O zamandan beri dünyada sosyalist bir üs yok.

Her iki ülkede de kapitalizm restore edildi çünkü kapitalizm ve sosyalizm arasındaki çelişki çözülmemişti. Bu, toplumun feodalizmden kapitalizme, ardından sosyalizme ve son olarak da komünizme doğru ilerlediği mücadele sürecidir. Başarılı bir devrim yapmak için dünyanın tüm ülkelerinin bu dersleri alması gerekir. Bu anlayışı taşıyan proletarya partileri, kendi ülkelerinin somut koşullarında devrimi gerçekleştirmek için çalışmaktadır.

BAŞKA EKLEMEK İSTEDİĞİNİZ BİR ŞEY VAR MI?

Son olarak, partimizin dünyada devam eden halk savaşları, ulusal kurtuluş hareketleri ve anti-emperyalist mücadelelerle dayanışmasını ifade etmek istiyorum. Tüm bu güçleri, emperyalizmin yeryüzünden kökünü kazımak ve tüm dünyada sosyalizmi ve ardından komünizmi kurmak için devrimci faaliyette bir araya gelmeye çağırmak istiyorum. Zaman olgunlaşıyor. Cesurca olalım. Zafere koşalım. Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!

Go toTop

Don't Miss

On the Frontlines of Revolution: An Exclusive Interview with the Communist Party of India (Maoist)

In an exclusive interview, we spoke with a party spokesperson

What’s Behind the Uprising in New Caledonia?

red. spoke to Dominique Fochi, the head of the pro-independence