Türkiye’de en büyük siyasi davalardan biri sayılan Kobani olayları davasında Kürt siyasetine ceza yağdı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) yöneticileri ve üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişinin yargılandığı davada 24 mahkûmiyet ve 12 beraat kararı çıktı. Hüküm giyen 5 sanık hapiste yattığı süre dikkate alınarak tahliye edildi. Diğer sanıkların dosyaları ayrıldı.
HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş devletin bütünlüğünü bozma ve suça tahrik dahil çok sayıda suçlamadan 42 yıl hapis cezasına çarptırıldı. HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’a benzer suçlamalarla 30 yıl 3 ay hapis cezası verildi. HDP’nin önde gelen isimlerinden Gültan Kışanak 12 yıl, Sebahat Tuncel 12 yıl, Nazmi Gür 22 yıl 6 ay, Ayla Akat 9 yıl 9 ay, Alp Altınörs 18 yıl, Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk 10 yıl hapis cezası aldı. HDP’den siyasi çizgileriyle kopan Altan Tan ve Ayhan Bilgen beraat etti. Çözüm sürecinde aktif rol alan Meclis Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder de beraat edenler arasında.
Beraat kararları meclisten zorla gözaltına alınan vekil görüntüsünden kaçınıldığı ve HDP’ye tavır almış isimlerin gözetildi izlenimi veriyor. Dava dosyası Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Kobani’ye saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protestolar sırasında çıkan ve 37 kişinin öldüğü olaylara dayandırılıyor. 36 sanık kurbanlardan sadece altısının öldürülmesinden yargılanıyordu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a göre ölü sayısı 52 idi. Fakat altı kişinin dışındaki kurbanların yaşamları, muhtemelen HDP’li oldukları için bu mahkemenin odağında değildi. İktidar ölenlerden Yasin Börü’yü simgeleştirerek bütün sanıkları peşinen suçlu ilan etti. Erdoğan, “Selo” ismiyle Demirtaş’ı hedef alarak “Yasin Börü’yü öldüren Selo değil miydi? Şimdi kalktılar, onu çıkarmanın gayreti içerisindeler. Yargı ne diyorsa o. Çıkaramayacaksınız” demişti. Erdoğan esasen son kararın kendisinde olduğunu ilan ediyordu. Fakat ölümlerden dolayı 36 sanıktan hiçbiri suçlu bulunmadı. Sanıklar başından beri yargıçlar değil iktidar tarafından yargılandıklarını söyleyegeldi. Demirtaş, “Biliyoruz ki siz kararınızı çoktan vermişsiniz, ferman yazılmış. Ancak kararınızın hiçbir hükmü yoktur. Bize baş eğdiremediniz. Kararı yüzüme okumanıza müsaade etmeyeceğim” demişti.
BARIŞ SÜRECİNDEN SAVAŞA
IŞİD, Kobani’ye saldırırken Erdoğan’ın adeta müjde verircesine “Kobani düştü düşecek” sözleri sokakları hareketlendirmişti. Olaylar sırasında henüz Kürt sorununun çözümüne yönelik müzakere süreci sürüyordu. HDP ve hükümet temsilcileri 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Sarayı’nda 10 maddelik bir metin açıklamıştı. İmralı Cezaevi’nde tutulan Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan’ın örgüte silahların bırakılması için kongre çağrısı yaptığı açıklanmıştı. Garip bir şekilde Erdoğan mutabakatı yok saysa da Öcalan’ın mektubu 21 Mart’ta Diyarbakır’daki Newroz mitinginde okutulmuştu. Silah bırakmak için kongre çağrısı yapan mektup devletin bilgisi, onayı ve eliyle HDP’ye ulaştırılmıştı. 22 Mart 2015’te Erdoğan’ın Dolmabahçe toplantısını doğru bulmadığını açıklaması sürecin bitirildiğinin işaretiydi. Bu karara etki eden birkaç temel faktör vardı:
- HDP 7 Haziran 2015 seçimlerine seçime parti olarak girme kararı alarak Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) sandıktan güçlü çıkma hesaplarını bozdu.
- Dahası 17 Mart 2015’te Demirtaş meclis grup toplantısında Erdoğan’a üç kelimelik manifestoda bulundu: “Seni başkan yaptırmayacağız.” Barış sürecine karşılık Kürtlerin iktidara desteği şeklindeki kurulan denklem bozulmuştu. Demirtaş daha sonra hem PKK hem de iktidar tarafından HDP’deki Türk solunun etkisiyle Öcalan’la varılan mutabakata aykırı davranmakla suçlanacaktı. HDP’nin yüzde 13 oy aldığı 7 Haziran 2015 seçimlerinde iktidar meclis çoğunluğunu yitirmişti. İktidar seçimleri yeniletip zafer elde edebilmek için savaşa geri dönmüş ve Kürt siyasetini terörize edecek taktikleri devreye sokmuştu.
- Suriye’nin kuzeyinde sivil kanatta Demokratik Birlik Partisi, askeri kanatta Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) liderliğinde kurulan özerk yapının dağıtılması da İmralı’daki görüşmelerde devletin başlıca taleplerinden biriydi. Bunu reddeden Öcalan için de Rojava kırmızı çizgiydi. PKK dikkatleri Suriye’den uzaklaştıracak şekilde Türkiye’de belli şehirlerde hendekler kazıp HDP’li belediyelere özyönetim ilan ettirdi.
ÇATIŞMA STRATEJİSİYLE YENİ REJİMİN İNŞASI
IŞİD’in Suruç’ta Kobani’ye yardıma giden gençleri katledip Ankara’da sendika ve meslek odalarının barış mitingini kana buladığı, Türk savaş uçaklarının PKK kamplarını bombaladığı, PKK’nin yeniden saldırıya geçtiği ve HDP bürolarının saldırıya uğradığı bir çatışma ortamında 1 Kasım 2015’te seçimler yenilendi. Erdoğan meclis çoğunluğunu yeniden kazandı. ABD’nin desteğiyle Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Tel Ebyad’ı IŞİD’den alıp özerk yönetimin ilan edildiği Kobani ile Cezire kantonları arasındaki kopukluğu giderip ardından Fırat’ın doğusunda Menbic’e yönelmesi Ankara’da “Terör koridoru kuruluyor” diye kodlandı. YPG hem IŞİD hem de Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu’nu temizleyerek Afrin’e kadar gitmekten söz ediyordu. Bu hamle Türkiye’nin 24 Ağustos’ta Fırat Kalkanı Hareketi ile Suriye’ye girmesini tetikledi. Sözde IŞİD’e yönelikti ama asıl hedef SDG’nin önünü kesmekti. 15 Temmuz 2016 darbe girişimine giden süreçte AKP’nin Fethullah Gülen Cemaati ile birlikteliği savaşa dönüşürken iktidarın yeni ortağı Milliyetçi Hareket Partisi olacaktı. Parlamenter sistemin yerine otoriter başkanlık rejimini getiren bu ortaklığın temel harcı savaştı. Suriye ve Irak’ta askeri operasyonlar artarak devam etti. Suriye’de fiili özerk yapıyı çökertme hamleleri 2018’de Zeytin Dalı Harekâtı ve 2019’da Barış Pınarı Harekâtı ile sürerken içerde de muhalefet felç edildi. Kürtler arasında ‘siyasi soykırım’ olarak görülen Kobani Davası da olaylardan 4 yıl sonra devreye sokuldu. İktidar 2016’da tutuklanan Demirtaş’ı mevcut suçlamalarla içerde tutamayacağını anlayınca 2019’da onu da Kobani davasına dahil etti. 30 Aralık 2020’ye kadar ortada bir iddianame yoktu.
BİR İNTİKAM DAVASI
Kobani davası pek çok açıdan intikam davası olarak görülebilir:
- Erdoğan’ın başkanlık hesaplarına çomak sokmayı denemiş Demirtaş cezalandırılıyor. Ayrıca Erdoğan sadece Kürtler değil Türklerin de teveccühünü kazanmış bir siyasi liderin içerde tutulmasını kendi siyasi bekası için elzem görüyor.
- Erdoğan geçirgen sınır politikasıyla IŞİD’in Tel Ebyad’ı ele geçirmesini kolaylaştırırken Kobani’nin düşmesini de dört gözle bekliyordu. Dava, Kobani’yi IŞİD’den kurtaran dirence ve müdahaleye karşı öfkeyi yansıtıyor.
- Dava aynı zamanda hem Suriye’nin kuzeyinde hem de Türkiye’nin Kürt yoğunluklu bölgelerinde özerklik arayışlarına devletin yanıtı olarak duruyor. Erdoğan, Rojava’yla hesaplaşmayı Kobani davasıyla da yürütmüş oluyor.
YUMUŞAMA VE NORMALLEŞME KÜRTLERİ KAPSAMIYOR
31 Mart yerel seçimlerinde HDP’nin devamı olan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) ikili bir siyaset güttü. Bir yandan muhalefetle örtülü bir birliktelik sergilerken diğer tarafta barış sürecine dönülerse AKP’nin İstanbul gibi yerlerde elini güçlendirecek pozisyonda olabileceği sinyalini verdi. Fakat seçmenin tercihi AKP’ye kaybettirdi. Seçim sonrası Erdoğan anayasayı değiştirme planlarına muhalefeti ortak etmek ve kemer sıkma politikalarına karşı sessizliği satın alabilmek için normalleşme ihtiyacından bahsetmeye başladı. Bu minvalde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Özgür Özel’le görüşürken AKP kurmayları DEM Parti’nin kapısını da çaldı. Bu gidişat Gezi ve Kobani davalarında farklı sonuçlar çıkabileceği beklentisine yol açtı. Bu arada Erdoğan’ın MHP’den kurtulmayı düşündüğüne dair söylentilerin ortasında Cumhur İttifakı içinde 2016 öncesinde AKP’nin Gülen Cemaati ile yaşadığı çatışmaya benzer bir durumun işaretleri geldi.
Yargı ve polis içindeki güç mücadelesi kendini ele verdi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Gezi sanığı Osman Kavala’nın bırakılması ve olası Kürt açılımına taş koyan çıkışlar yaptı. Erdoğan’ın gerçekten bir yumuşama niyeti varsa bu şekilde bloke edilmiş oldu. Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk de normalleşme sürecini baltalamak için birilerinin harekete geçtiğini düşünüyor. Fakat yeniden yargılanma talebi reddedilmesine rağmen Kavala’nın bırakılması ihtimal dahilinde görülse de Demirtaş, Erdoğan’ı endişelendiren güçlü bir potansiyel. Kobani kararlarıyla normalleşme teklifinin Kürtleri kapsamadığı anlaşıldı. Erdoğan, Irak ve Suriye sınırları boyunca tampon bölge oluşturmak için büyük bir savaştan söz ederken normalleşme girişiminin bir Kürt açılımına evrilebileceği beklentisi aşırı iyimserlik barındırıyordu. Bunlarla birlikte iki ihtimale de yer açmalı:
Erdoğan açısından MHP’den boşanmayı mümkün olacak koşullar oluşmamış olabilir. Erdoğan’ın emniyet müdürlerine uzanan Mafya lideri Ayhan Bora Kaplan çetesi ve MHP yöneticilerine işaret eden eski Ülkü Ocakları Dernekleri’nin başkanı Sinan Ateş cinayetiyle ilgili soruşturmalara mesafeli duruşu Bahçeli ile köprüleri atmaya yakın olmadığını gösteriyor. Yargıda açığa çıkan AKP-MHP kapışması Erdoğan’ı açığa düşüren hamleleri mümkün kılabilir.
Bunlardan bağımsız olarak Erdoğan’ın yumuşama ve normalleşme söyleminin hedefi de önemli. Seçim yenilgisi Erdoğan’ı pek çok şeyi gözden geçirmeye zorlasa da 2028’deki seçimlere kadar gücünü yeniden kazanmayı umuyor. Bunun için sadece AKP’yi toparlamakla ilgilenmeyip muhalefeti de şekillendirmeye çalışıyor. Erdoğan’ın normalleşme teklifi evvela CHP’yi işbirlikçi yapma, bu olmazsa içerde bölünmeler yaratma çabasına dönüşebilir. Yumuşama denemeleri CHP’nin ekonomik çöküşe yönelik etkili bir muhalefet geliştirmesini önlüyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in kırpan kemer sıkma politikaları ciddi bir itirazla karşılaşmadı. Erdoğan CHP’de aradığını bulamazsa tekrar Kürt kartına dönebilir. O zaman da mahkumiyetleri temize çekme teklifini büyük bir pazarlık kozuna dönüştürebilir. Ayrıca Kobani kararları HDP hakkındaki kapatma davasının sonuçlanmasını hızlandırabilir ve DEM Parti hakkında da dava açılmasına gerekçe yapılabilir. Ortaklık bozulmazsa Bahçeli’yi çok mutlu edecek bir gelişme olur.
Erdoğan’ı ciddi bir makas değişikliğine zorlayacak koşullardan yavaş yavaş sıyrıldığı da görülüyor. IMF ve Dünya Bankası ile sıkı mesai, faiz oranlarının yükseltilmesi, sıcak para girişinin artması, döviz kurunda idare edilebilir bir stabilizasyonun yakalanması, Avrupa-ABD ilişkilerindeki gerilimlerin azalması Erdoğan’ın tedirginliğini törpülüyor. Yerel ve küresel finans kapital için Erdoğan yatırım yapmaya değer bir yolda ilerliyor. Bu kesimin ilgilendiği hukuk, kendi çıkarlarını güvenceye alacak hukuktan ibaret. Demirtaş ve Kavala mevsimsel duyarlılık konusu.